Onlar, o kimselerdir ki, dünya hayatını ahiret üzerine tercih edip severler; Allah yolundan alıkoyarlar ve onun eğriliğini isterler. İşte bunlar, hakdan çok uzak bir sapıklık içindedirler.
Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Andolsun, Mûsâ’yı da, “Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah’ın günlerini hatırlatarak öğüt ver" diye âyetlerimizle gönderdik. Şüphesiz bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.
Hani Mûsâ kavmine, “Allah’ın size olan nimetini anın. Hani o sizi, Firavun ailesinden kurtarmıştı. Onlar sizi işkencenin en ağırına uğratıyorlar, oğullarınızı boğazlayıp kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. İşte bunda size Rabbinizden büyük bir imtihan vardır” demişti.
Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.''
Sizden önceki Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin –ki onları Allah’tan başkası bilmez- haberi size gelmedi mi? Onlara peygamberleri mucizeler getirdiler de onlar (öfkeden parmaklarını ısırmak için) ellerini ağızlarına götürüp; “Biz sizinle gönderileni inkâr ediyoruz. Bizi çağırdığınız şeyden de derin bir şüphe içindeyiz.” dediler.
Peygamberleri dedi ki: “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında mı şüphe ediyorsunuz? (Hâlbuki) O, günahlarınızı bağışlamak ve sizi belli bir zamana kadar ertelemek için sizi (imana) çağırıyor. Onlar, “Siz de bizim gibi sadece birer insansınız. Bizi, babalarımızın ibadet ettiği (ilahlardan) alıkoymak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir delil getirin” dediler.
Peygamberleri, onlara dedi ki: “Biz ancak sizin gibi birer insanız. Fakat Allah, kullarından dilediğine (peygamberlik) nimetini bahşeder. Allah’ın izni olmadıkça, bizim size bir delil getirmemiz haddimize değil. Mü’minler ancak Allah’a tevekkül etsinler.”
“Allah, bize yollarımızı dosdoğru göstermişken, biz ne diye O’na tevekkül etmeyelim? Bize yaptığınız eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler, yalnız Allah’a tevekkül etsinler.''
Kâfîr olanlar peygamberlerine; “Andolsun, ya sizi yurdumuzdan çıkaracağız, ya da bizim dinimize dönersiniz” dediler. Rableri de onlara şöyle vahyetti: “Biz zalimleri mutlaka yok edeceğiz.”
Onu yudumlamaya çalışacak, fakat boğazından bir türlü geçmeyecektir. Ölüm kendisini her yandan gelip saracak, fakat bir türlü ölemeyecektir. Arkasından da şiddetli bir azap gelecektir.
Rablerini inkâr edenlerin durumu; amelleri, aynen fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu bir küle benzer. (Dünyada) kazandıkları hiçbir şeyin (ahirette) yararını görmezler. İşte bu, derin sapıklıktır.
Onların tümü (kıyamette) Allah'ın huzuruna çıkarlar. Zayıf bırakılmışlar, büyüklük taslayanlara der ki: “Şüphesiz biz size tâbi idik; şimdi siz, bizden Allah'ın azabından herhangi bir şeyi savabilir misiniz?” Derler ki: “Eğer Allah bize hidayet etseydi, biz de sizleri hidayete eriştirirdik. Şimdi yakınsak da sabretsek de fark etmez, bizim için kaçacak hiç bir yer yoktur.”
"İş hükme bağlanıp bitince şeytan der ki: “Doğrusu Allah, size gerçek olan sözü vaat etti, ben de size vaatte bulundum, ama sözümden caydım. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu; yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtarıcı değilim, siz de beni kurtarıcı değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Şüphesiz zalimlere acıklı bir azap vardır."
İman eden ve salih ameller işleyenler, Rablerinin izniyle, ebedî kalacakları ve içlerinden ırmaklar akan Cennetlere sokulacaklar. Oradaki esenlik dilekleri “selâm”dır.
İman eden kullarıma de ki: "Namazı dosdoğru kılsınlar. Hiçbir alışveriş ve dostluğun bulunmadığı bir gün gelmeden önce kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda gizlice ve açıktan infâk etsinler."
Allah; gökleri ve yeri yaratan, gökten yağmur indiren ve onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkaran, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri emrinize veren, nehirleri de hizmetinize sunandır.
O, size kendisinden istediğiniz şeylerin hepsini verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.
“Rabbim! Çünkü o putlar insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık kim bana uyarsa, o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, şüphesiz sen çok bağışlayan, çok merhamet edensin.''
''Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım). Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler.''
(Ey Muhammed!) İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. Zira o gün zalimler, “Ey Rabbimiz! Yakın bir süreye kadar bizi ertele de senin çağrına uyalım ve peygamberlerin izinden gidelim” diyecekler. Onlara şöyle denilecek: “Daha önce siz, sonunuzun gelmeyeceğine yemin etmemiş miydiniz?''
Hatta siz, kendilerine zulmedenlerin yurtlarında yerleştiniz. Onlara neler yaptığımız da sizin için apaçık ortaya çıktı. Size birçok misaller de gösterdik.
O gün yer, başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülür ve insanlar tek ve Kahhar (her şeyin üzerinde yegâne hâkim) olan Allah’ın huzuruna çıkarlar.